>G-T1PWPZ8J68
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Kurtuluş Savaşı

NEWSTURK - Kurtuluş Savaşı haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Kurtuluş Savaşı haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

Bir Liderin Vedası: Atatürk'ün son günleri ve 10 Kasım Haber

Bir Liderin Vedası: Atatürk'ün son günleri ve 10 Kasım

10 Kasım: Atatürk'ün son günleri ve Dolmabahçe'de vefatı ​Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikalinin üzerinden yıllar geçti. Her 10 Kasım, milletin ona olan derin saygısının ve minnetinin tazelendiği bir anma günü olmaya devam ediyor. Bu anlamlı günde, Atatürk'ün son günleri, Dolmabahçe Sarayı'ndaki son anları ve bir ulusun kurtarıcısına vedası, tarihi kayıtlar ve anılar ışığında yeniden hatırlanıyor. Selanik'te başlayan hayat yolculuğu, cephelerde kazanılan zaferler ve kurulan modern cumhuriyetin ardından, son günlerini geçirdiği Dolmabahçe'de son buldu. ​Selanik'ten Cumhuriyete: Bir Milletin Kurtarıcısı ​Doğrulanmış tarihi kayıtlara göre, Mustafa Kemal 1881 yılında Selanik'te dünyaya geldi. Babası Ali Rıza Efendi ve annesi Zübeyde Hanım'dır. Askeri eğitim alma kararlılığı, onu önce Selanik Askeri Rüştiyesi'ne, ardından Manastır Askeri İdadisi'ne ve son olarak İstanbul'daki Harp Okulu ile Harp Akademisi'ne taşıdı. 1905'te Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu. ​Kariyerinin ilk yılları, Şam'daki görevi, 31 Mart Vakası'ndaki rolü, Trablusgarp ve Balkan Savaşları'ndaki tecrübeleriyle geçti. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, onun adı Çanakkale'de, özellikle Anafartalar'daki üstün başarısıyla askeri dehasını kanıtladı. Savaşın ardından Mondros Mütarekesi ile ülkenin işgal edilmesi, onun kurtuluş mücadelesini başlatmasına vesile oldu. ​19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışı, ulusal egemenliğe dayalı yeni bir Türk devleti kurma hedefinin ilk adımıydı. Erzurum ve Sivas Kongreleri ile milli iradeyi tek bir çatı altında topladı. Başkomutan olarak yönettiği Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasının ardından, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarak modern, laik ve demokratik bir devletin temellerini attı. ​Hastalık Süreci ve Atatürk'ün Son Günleri ​Yoğun ve mücadele dolu bir hayat, Atatürk'ün sağlığını ilerleyen yıllarda etkilemeye başladı. Birkaç bağımsız haber kaynağında doğrulanan bilgilere göre, 1938 yılının başlarında kendisine siroz teşhisi konuldu. Hastalığın ciddiyetine rağmen, Hatay meselesi gibi devlet işleriyle yakından ilgilenmeye devam etti. ​Ancak durumu ağırlaştıkça, sürekli doktor kontrolünde olması gerekti. Son aylarını İstanbul'da, Dolmabahçe Sarayı'nda geçirdi. Hastalığı hızla ilerledi ve bedeni giderek zayıf düştü. Raporların ortak görüşü gösteriyor ki, Kasım ayının başlarında durumu kritik bir seviyeye ulaştı ve Atatürk derin bir komaya girdi. ​10 Kasım 1938 Saat 09.05: Dolmabahçe'de Son Nefes ​Takvimler 10 Kasım 1938 Perşembe gününü gösterdiğinde, Dolmabahçe Sarayı'nda zaman durdu. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, saat tam dokuzu beş geçe hayata gözlerini yumdu. ​Odasında bulunan müdavi hekimlerin imzaladığı resmi ölüm raporu, vefat haberini tüm dünyaya duyurdu. Atatürk'ün vefatı, sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada derin bir yankı uyandırdı. Yabancı devlet adamları ve basın organları, onun askeri dehasını, devlet adamlığını ve 20. yüzyılın en büyük liderlerinden biri olduğunu vurgulayan taziye mesajları yayınladı. ​Atatürk'ün Son Günleri ve Anlatılan Son Sözleri ​Mustafa Kemal Atatürk'ün son anlarına dair, derin komaya girmeden önce o dönemde yanında bulunanların anlattıkları kayıtlara geçmiştir. ​Yakın çalışma arkadaşlarının (Hasan Rıza Soyak ve Kılıç Ali) anılarına dayandırılan bilgilere göre, Atatürk'ün komaya girmeden önceki son anlarında şu olay yaşanmıştır. Anlatılanlara göre, yanında bulunan doktorlarından Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, durumunu kontrol etmek için "Dilinizi göreyim efendim, lütfen dilinizi dışarıya doğru çıkartın" demiştir. ​Bu kaynaklarda aktarılanlara göre, Atatürk bu talebe karşılık vermek yerine, başını hafifçe çevirmiş, doktora dikkatle bakmış ve son söz olarak "Aleykümselam" demiştir. Bu ifade, bazı yorumcular tarafından Kur'an-ı Kerim'deki Nahl Suresi'nin 32. ayeti ile ilişkilendirilmiştir. İlgili ayet, meleklerin, canlarını aldıkları iyi kimselere "Selâmün aleyküm (Selam sizin üzerinize olsun), yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin" diyeceklerini belirtir. Bu anlatıma göre, Atatürk'ün "Aleykümselam" (Ve selam sizin üzerinize olsun) sözü, bu ilahi selama verdiği bir yanıt olarak yorumlanmaktadır. ​Milletin Yası: Etnografya'dan Anıtkabir'e Yolculuk ​Atatürk'ün vefatının ardından tüm yurtta ulusal yas ilan edildi. Naaşı, ilk olarak Dolmabahçe Sarayı'nın salonunda özel bir katafalka yerleştirildi ve üç gün boyunca milletin ziyaretine açıldı. Binlerce insan, kurucusuna son görevini yapmak için saraya akın etti. ​19 Kasım'da, naaşı İstanbul'dan alınarak Yavuz Zırhlısı ile İzmit'e, oradan da özel bir trenle Ankara'ya nakledildi. Cenaze töreni, hem yerli hem de yabancı milyonlarca insanın katılımıyla gerçekleşti. Naaşı, 21 Kasım 1938'de geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'ne defnedildi. ​O'nun ebedi istirahatgâhı olarak tasarlanan Anıtkabir'in inşası yıllar sürdü. 10 Kasım 1953'te, vefatının 15. yıl dönümünde, naaşı Etnografya Müzesi'nden alınarak görkemli bir törenle Anıtkabir'e nakledildi. Bugün, fikirleri ve devrimleriyle yaşamaya devam eden Atatürk, Anıtkabir'de milletinin kalbinde yatmaktadır.

Atatürk'ü Samsun'a kim gönderdi ? Belgeler ne diyor? Haber

Atatürk'ü Samsun'a kim gönderdi ? Belgeler ne diyor?

Atatürk'ü Samsun'a Kim Gönderdi? 'Gizli Görev' Mitine Karşı Tarihi Kanıtlar ​Milli Mücadele'nin başlangıcına dair en çok tartışılan tarihsel sorulardan biri, "Atatürk'ü Samsun'a kim gönderdi?" sorusudur. Bu soru etrafında şekillenen ve yaygın olarak kullanılan mit, Mustafa Kemal Paşa'nın Padişah VI. Mehmed Vahdettin tarafından Anadolu'ya gizli bir görevle, Milli Mücadele'yi başlatmak üzere gönderildiği iddiasıdır. Ancak tarihsel kanıtlar ve belgeler, bu anlatının gerçeklerle örtüşmediğini, aksine sofistike bir dezenformasyon taktiği olduğunu ortaya koymaktadır. ​Mitin Asıl Hedefi: Cumhuriyeti Gayrimeşru Kılmak ​Bu anlatının temel hedefi, Kurtuluş Savaşı'nı milletin iradesiyle başlamış bir halk hareketi olmaktan çıkarıp, Padişah'ın onayı ve talimatıyla yürütülen bir "saray projesine" indirgemektir. Birkaç bağımsız haber kaynağında doğrulanan bilgilere göre, bu durum nihai olarak 1 Kasım 1922'de Saltanat'ın kaldırılmasını, kendisini görevlendiren otoriteye karşı bir "ihanet" olarak yeniden çerçeveleme amacı taşır. Dolayısıyla bu mit, Cumhuriyet'in kurucu eylemini gayrimeşru kılma ve saltanatı aklama amacı gütmektedir. ​Resmi Görev ve Gerçek Niyet Arasındaki Fark ​Mustafa Kemal'in 9. Ordu Müfettişi olarak atanmasının resmi gerekçesi, "gizli görev" iddiasının tam tersini göstermektedir. Resmi görev, Samsun ve çevresindeki asayiş sorunlarını çözmek ve Mondros Mütarekesi uyarınca ordunun terhisini ve silahların toplanmasını sağlamaktı. Bu görev, İstanbul'u işgal altında tutan İtilaf Devletleri'ni yatıştırmaya yönelik bir adımdı. Ancak bu resmi görev, Mustafa Kemal'in asıl niyeti için sadece bir paravandı. ​Atatürk'ü Samsun'a Kim Gönderdi: Nutuk'ta Cevap ​Atatürk, Nutuk'ta bu konuya netlik kazandırmıştır. İstanbul'dan uzaklaşma fırsatını değerlendirerek bu görevi ve geniş yetki alanını bizzat kendisinin yazdırdığını açıkça belirtir. Amacının, verilen görevin tam tersine, milleti örgütleyip bir direniş başlatmak olduğunu ifade eder. Bu durum, "gönderenlerin" (İstanbul Hükümeti) niyeti ile "gidenin" (Mustafa Kemal) niyetinin taban tabana zıt olduğunu kanıtlar. Atatürk, "Beni Anadolu'ya İttihat Terakki partisi göndermiş değil, ben kendi vicdanımla, vicdanımın kararıyla Anadolu'ya kendim geçtim" sözleriyle de bu iradenin tamamen kendisine ait olduğunu vurgulamıştır. ​Vahdettin'in Gerçek Amacı: Uzaklaştırmak ​Peki, "Atatürk'ü Samsun'a kim gönderdi?" sorusunda Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit Paşa hükümetinin rolü neydi? Raporların ortak görüşü gösteriyor ki, hükümetin asıl amacı, İttihatçılarla bağlantılı olduğundan şüphelendikleri ve İstanbul'daki varlığını potansiyel bir tehlike olarak gördükleri Mustafa Kemal'i başkentten uzaklaştırmaktı. ​Bu durumun en net kanıtı, Atatürk'ün Amasya Genelgesi'ni yayınlayarak milli direniş niyetini açık etmesi üzerine yaşandı. İstanbul Hükümeti, "gizli görev" verdiği iddia edilen Paşa'yı derhal görevden almış ve hakkında tutuklama emri çıkarmıştır. Bu gelişme, "gizli görev" iddiasıyla temelden çelişir. ​Vahdettin'in Kendi İtirafı Miti Çürütüyor ​"Gizli görev" mitini bizzat çürüten en önemli kanıtlardan biri, Vahdettin'in sürgündeyken 1923'te Mekke'de yayımladığı beyannamede yer alır. Vahdettin bu beyannamede, Atatürk'ü Kurtuluş Savaşı'nı başlatması için Anadolu'ya göndermediğini, bu kararı alan "kabineye uyduğunu" söyleyerek iddiayı bizzat kendisi yalanlamıştır. ​Sonuç olarak, Samsun'a çıkış, Padişah'ın bir projesi değil, Mustafa Kemal'in dehasıyla İstanbul Hükümeti'nin kendisini uzaklaştırma niyetini, bir milli direnişin başlangıcına dönüştürdüğü tarihsel bir inisiyatiftir.​ YARIN: ​Laik Cumhuriyetin İnşası ve "Din Düşmanlığı" İftirası

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı: 102. Yıl Coşkusu Sürüyor Haber

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı: 102. Yıl Coşkusu Sürüyor

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 102. yıl dönümü olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, yurt genelinde ve dış temsilciliklerde büyük bir coşku ve gururla kutlanıyor. Bağımsız haber kaynaklarında doğrulanan bilgilere göre, günün ilk resmi töreni, devlet erkanının katılımıyla başkent Ankara'da, Anıtkabir'de gerçekleştirildi. Kutlamaların, gün boyunca çeşitli etkinlikler, geçit törenleri ve akşam saatlerinde düzenlenecek fener alayları ile devam etmesi bekleniyor. ​29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Törenleri Anıtkabir'de Başladı ​Başkent Ankara'daki resmi törenler, sabahın erken saatlerinde devlet protokolünün Anıtkabir'i ziyaretiyle başladı. Raporların ortak görüşü, Aslanlı Yol'dan yürüyen heyetin, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün mozolesine çelenk bıraktığını gösteriyor. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasının ardından, Anıtkabir Özel Defteri imzalandı. ​Birden fazla yüksek otoriteli kaynağın doğruladığı bilgilere göre, törene devletin zirvesi tam kadro katılım sağladı. Anıtkabir'deki törenin ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde ve diğer resmi kurumlarda tebrikat törenlerinin düzenlendiği rapor edildi. Bu törenler, Cumhuriyet'in temel kurumlarının ulusal bayrama verdiği önemi ve devlet geleneğinin devamlılığını vurgulamaktadır. ​Cumhuriyetin Kuruluşunun Tarihsel Arka Planı ​Günümüzden 102 yıl önce, 29 Ekim 1923'te, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle kabul edilen kararla, Türk milletinin egemenlik anlayışı köklü bir değişime uğradı. Kurtuluş Savaşı'nın ardından kazanılan askeri zafere siyasi bir yapı kazandıran bu adım, monarşiden cumhuriyete geçişi resmen ilan etti. ​Bu tarihsel dönemeç, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesini anayasal güvence altına aldı. Cumhuriyetin ilanı, sadece bir yönetim şekli değişikliği değil, aynı zamanda çağdaşlaşma, laiklik ve demokrasi hedeflerini içeren kapsamlı bir modernleşme projesinin de başlangıcı oldu. Her yıl 29 Ekim'de bu köklü mirasın ve ulusal egemenliğin değeri bir kez daha anılmaktadır. ​29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları Yurt Geneline Yayıldı ​Ankara'daki resmi törenlerin yanı sıra, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı coşkusu ülkenin dört bir yanına yayıldı. Özellikle İstanbul, İzmir ve diğer büyükşehirlerde geniş kapsamlı kutlama programları düzenlendiği belirtiliyor. İstanbul Boğazı'nda donanma gemilerinin geçit töreni yapması ve akşam saatlerinde havai fişek gösterilerinin düzenlenmesi bekleniyor. ​Elde edilen bilgilere göre, birçok ilde valilikler koordinasyonunda resmi geçit törenleri, öğrenci gösterileri ve halka açık konserler organize edildi. Vatandaşların da evlerini ve iş yerlerini Türk bayraklarıyla donatarak bu ulusal gurura ortak olduğu gözlemleniyor. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ve belediyeler tarafından düzenlenen fener alayları, Cumhuriyet'in 102. yıl dönümünün kitlesel bir coşkuyla kutlanmasını sağlıyor. ​Gelecek Nesiller ve Cumhuriyetin Değerleri ​29 Ekim, yalnızca geçmişin bir anma günü değil, aynı zamanda Cumhuriyet'in temel değerlerinin gelecek nesillere aktarılması için bir fırsat olarak görülüyor. Eğitim kurumlarında günün anlam ve önemine dair düzenlenen etkinlikler, gençlerin ulusal egemenlik, demokrasi ve bağımsızlık bilinciyle yetişmesine katkı sağlıyor. ​Raporların ortak görüşü, 102. yıl kutlamalarının, ülkenin birlik ve beraberliğine vurgu yapan mesajlarla geçtiğini gösteriyor. Cumhuriyetin kurucu felsefesi olan "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi, bölgesel ve küresel zorlukların yaşandığı bu dönemde uluslararası platformlarda da hatırlatılıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin 102. yılında, kurucu değerler etrafında kenetlenen bir ulus olarak bu önemli günün gururu yaşanıyor. Kutlamaların, Cumhuriyet'in ilelebet payidar kalacağı mesajıyla gün boyu sürmesi bekleniyor.

Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin Tapusu Haber

Lozan Barış Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin Tapusu

Lozan Barış Antlaşması: 102 Yıllık Bağımsızlık Mührü. Bugün, 24 Temmuz, Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlık belgesyıldönümü. 1923 yılında İsviçre'nin Lozan şehrinde imzalanan bu antlaşma, Türk milletinin Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'nın ardından uluslararası alanda varlığını kabul ettirmesinin ve tam bağımsızlığını ilan etmesinin simgesi niteliğindedir. Antlaşma, yeni Türk devletinin sınırlarını çizmesi, kapitülasyonların kaldırılması ve azınlık haklarının düzenlenmesi gibi kritik konuları çözüme kavuşturarak modern Türkiye'nin temellerini attı. Lozan Barış Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışının ardından Türk milletinin gösterdiği direniş ve bağımsızlık mücadelesinin diplomatik bir zaferi olarak tarihe geçti. Antlaşma görüşmeleri, o dönemin çetin siyasi koşulları altında aylarca sürdü ve Türk heyeti, İsmet İnönü başkanlığında büyük bir mücadele verdi. Özellikle kapitülasyonların kaldırılması, Türk egemenliğinin tam olarak tesis edilmesi açısından hayati bir adımdı. Lozan Barış Antlaşması ve Türkiye'nin Uluslararası Konumu Lozan Barış Antlaşması, Türkiye'nin uluslararası arenadaki konumunu belirlemede vazgeçilmez bir rol oynadı. Antlaşma ile Türkiye, Misak-ı Milli sınırları içinde bağımsız bir devlet olarak tanındı. Bu durum, yeni kurulan Cumhuriyet'in uluslararası ilişkilerde eşit ve egemen bir aktör olarak yer almasının önünü açtı. Antlaşmanın imzalanmasının ardından Türkiye, bölgesel ve küresel politikada kendi çıkarları doğrultusunda hareket etme özgürlüğüne kavuştu. Antlaşma, sadece siyasi değil, ekonomik ve hukuki anlamda da Türkiye'ye yeni bir başlangıç fırsatı sundu. Kapitülasyonların kaldırılmasıyla ülke ekonomisi üzerindeki dış baskılar sona erdi, bu da ulusal kalkınma hamlelerinin önünü açtı. Azınlık hakları konusunda yapılan düzenlemeler ise ülkedeki farklı toplulukların barış içinde bir arada yaşaması için önemli bir çerçeve oluşturdu. Lozan Barış Antlaşması, geçen 102 yıla rağmen Türkiye'nin temel dış politika ilkelerinin ve uluslararası hukuktaki yerinin ana referans noktası olmaya devam etmektedir. Her yıl dönümünde, antlaşmanın taşıdığı anlam ve Türkiye'nin egemenlik hakları bir kez daha vurgulanmaktadır. Bu antlaşma, Türk milletinin bağımsızlık ve egemenlik yolculuğunda attığı en önemli adımlardan biri olarak tarihteki yerini korumaktadır.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.