© 2025 Newsturk.net – Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede yer alan haber, yazı, fotoğraf, video ve diğer tüm içerikler Newsturk.net’e aittir. İzinsiz kullanılamaz, kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Newsturk.net, doğru, tarafsız ve ilkeli habercilik anlayışıyla Basın Meslek İlkeleri’ne uymayı taahhüt eder.
Ziyaretçilerimizin kişisel verileri, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında gizli tutulur ve korunur. Detaylı bilgi için KVKK Aydınlatma Metni, Kullanım Koşulları ve Gizlilik Politikası sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.
📧 İletişim: iletisim@newsturk.net -
Copyright© 2006-2025 Tüm hakları saklıdır.
HABER YAZILIMI ve
TURKTICARET.NET projesidir
Turgay Şimşek
Yüz Yıl Önceki Hamle ve Zengezur Koridoru
Yüz Yıl Önceki Hamle ve Zengezur Koridoru
Son zamanlarda sıkça duyuyoruz: Zengezur Koridoru... Manşetlerde, siyasi demeçlerde, stratejik analizlerde hep o var. Türkiye'yi can Azerbaycan'a kesintisiz bağlayacak, oradan da ata yurdumuz Orta Asya'ya kadar uzanacak bir "Türk Yolu" hayali... Şüphesiz, hayata geçtiğinde bölgenin kaderini değiştirecek, ülkemize çağ atlatacak muazzam bir proje.
Peki, bu büyük projenin, bu jeopolitik devrimin temeli ne zaman ve kim tarafından atıldı? Bugün bu koridorun açılmasını büyük bir başarı olarak sunanlar, acaba bu başarının gerçek mimarının kim olduğunu biliyorlar mı?
Cevap için zamanda geriye, bir asır öncesine, genç Cumhuriyet'in ateşten günlerine gitmemiz gerekiyor. Herkesin günü kurtarmaya, savaşın yaralarını sarmaya çalıştığı bir dönemde, bir adam haritanın başına geçmiş, on yıllar sonrasının satranç hamlesini planlıyordu: Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Atatürk, Türkiye’nin doğusuna baktığında sadece dağları ve sınırları görmüyordu. O, İran ve Ermenistan arasına sıkışmış Nahçıvan üzerinden Türk dünyası ile kurulacak fiziki bir bağın paha biçilmez önemini görüyordu. Bu bağlantı, Türkiye'nin coğrafi yalnızlığını kıracak, onu kültürel ve stratejik olarak ait olduğu dünyaya bağlayacak bir nefes borusuydu.
Ancak bu hayati köprüyü kurmak kolay değildi. Doğu sınırlarını çizen Moskova ve Kars Antlaşmaları çetin pazarlıklara sahne oldu. İşte tam bu noktada, dehanın ve fedakarlığın devreye girdiği o an yaşandı. O kritik toprak şeridinin alınması için Atatürk’ün bizzat devreye girdi ve diplomasinin tıkandığı noktada kendi mal varlığını kullanmış ve o toprakları satın almıştır. Bu, bir liderin vatanının geleceğine yaptığı kişisel yatırımdı. Bir imza ile sadece bir toprak parçası değil, bir milletin geleceğe uzanan umudu güvence altına alınıyordu.
İşte o gün, Atatürk'ün bu dâhiyane hamlesiyle elde edilen o 17 kilometrelik sınır, bugün Iğdır'daki Dilucu Sınır Kapısı'dır. "Umut Köprüsü" ile Nahçıvan'a bağlanan o yol, yıllarca Türk dünyasının o daracık ama hayati nefes borusu oldu.
Ve işin en ironik yanı da burada başlıyor.
Atatürk’ün adına ve mirasına en ağır dillerle saldıranların, onun kurduğu bu temel üzerinde yükselen Zengezur projesini, sanki fikir de temel de kendilerine aitmiş gibi sahiplenerek kendi siyasi liderlerini tek başarı sahibi ilan etmelerini ibretle izliyoruz. Oysa unuttukları ya da görmezden geldikleri bir gerçek var: Eğer Atatürk, o gün o vizyoner adımı atmasaydı, bugün ne Zengezur koridorunu konuşabilirdik ne de o koridorun bir ucunu Türkiye'ye bağlama şansımız olurdu.
Hükümetler gelir geçer, siyasetçiler değişir. Ancak vizyon, kalıcıdır. Deha, ölümsüzdür. O koridorun da, o koridora uzanan hayallerin de gerçek sahibi, yüz yıl önce haritaya sadece bir sınır çizgisi değil, bir milletin geleceğini çizen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Gerisi teferruattır.