© 2025 Newsturk.net – Tüm hakları saklıdır.
Bu sitede yer alan haber, yazı, fotoğraf, video ve diğer tüm içerikler Newsturk.net’e aittir. İzinsiz kullanılamaz, kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.
Newsturk.net, doğru, tarafsız ve ilkeli habercilik anlayışıyla Basın Meslek İlkeleri’ne uymayı taahhüt eder.
Ziyaretçilerimizin kişisel verileri, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) kapsamında gizli tutulur ve korunur. Detaylı bilgi için KVKK Aydınlatma Metni, Kullanım Koşulları ve Gizlilik Politikası sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.
📧 İletişim: iletisim@newsturk.net -
Copyright© 2006-2025 Tüm hakları saklıdır.
HABER YAZILIMI ve
TURKTICARET.NET projesidir
Hacı Filik
Bir Yükselişin Anatomisi: Liyakat Gitti, Sadakat Geldi
Bir Yükselişin Anatomisi: Liyakat Gitti, Sadakat Geldi
Bu yazı, Yılmaz Özdil’in Sözcü’de yayımlanan “Allah ile aldatmanın kaçınılmaz neticesi” başlıklı yazısında işaret edilen sistem eleştirisinden hareketle kaleme alınmıştır.
Türkiye’de bugün yaşanan çöküşü anlamak için artık tekil skandallara bakmak yeterli değildir. Asıl bakılması gereken şey, bu skandalları mümkün kılan yükseliş biçimleridir. Son günlerde kamuoyunda tartışılan Mehmet Akif Ersoy örneği, bir kişi tartışması değildir. Bu örnek, AKP iktidarı boyunca inşa edilen ve artık kronikleşen bir sistemin dışa vurumudur. Bu yazı magazin değildir; bir ülkede kimlerin, hangi ölçütlerle, hangi koltuklara oturtulduğunu sorgulayan bir yazıdır.
Yükselmenin Yeni Kriterleri
Normal şartlarda medya gibi kamusal sorumluluğu yüksek alanlarda yükselmenin temel ölçütleri bellidir: bilgi, tecrübe, etik duruş ve kamu yararı. Ancak bugün Türkiye’de bu ölçütler fiilen ortadan kaldırılmıştır. Yerine şu sorular geçmiştir:
Güce ne kadar yakınsın?
Sorgular mısın, yoksa uygular mısın?
Sadakatin liyakatin önüne geçer mi?
Bu sorulara “uyumlu” cevap verenler hızla yükselirken, mesleğini ciddiyetle yapanlar sistemin dışına itilmiştir. Mehmet Akif Ersoy’un medya içindeki yükselişi de bu çerçevede okunmalıdır. Bu bir istisna değil, kuraldır.
Yanlış Kadrolar, Kaçınılmaz Sonuçlar
Liyakat yerine sadakatin esas alındığı her yapıda sonuç aynıdır: Yanlış insanlar doğru koltuklara oturur, kurumlar kişilere teslim edilir ve denetim mekanizmaları işlemez hâle gelir. Sonra da toplum şu soruyla baş başa kalır: “Bu nasıl oldu?” Aslında cevap çok nettir; bu noktaya bir günde gelinmemiştir.
“Allah ile Aldatma” İklimi
Yılmaz Özdil’in Sözcü’de kaleme aldığı “Allah ile aldatma” kavramsallaştırması; bugün yaşanan bu çürümenin yalnızca siyasi değil, ahlaki bir zemin üzerinde de yükseldiğini göstermektedir. Yıllar boyunca toplumun dini ve manevi değerleri, siyasetin meşruiyet kalkanı hâline getirilmiştir. Dindarlık söylemi yükselmiş ama ahlak gerilemiştir. Sözde “manevi iklim” içinde liyakat tasfiye edilmiş, etik aşındırılmış ve kamusal sorumluluk ortadan kalkmıştır. Ortaya çıkan tablo şaşırtıcı değildir; bu, “Allah ile aldatma” siyasetinin kaçınılmaz neticesidir.
Medyanın Dönüştürülmesi
Medya, iktidarı denetleyen bir güç olmaktan çıkarılıp; iktidarla uyumlu, itirazsız ve kontrollü bir alana dönüştürülmüştür. Yönetici koltukları gazetecilik başarısıyla değil, siyasi uyumla dağıtılmıştır. Sonuçta medya; toplum adına soru soramaz, hesap soramaz ve gerçeği savunamaz hâle gelmiştir.
Mesele Bir İsim Değil, Bir Anlayıştır
Altını özellikle çizmek gerekir: Bu yazı bir kişiyi hedef almamaktadır. Bu yazı; devletin ve medyanın emanet değil, ganimet gibi görülmesine itirazdır. Liyakat yoksa adalet olmaz; adalet yoksa kurumlar ayakta kalamaz. Kurumlar çökerse bedelini millet öder.
Son Söz
Bugün Mehmet Akif Ersoy üzerinden yürüyen tartışma, Türkiye’nin yıllardır biriktirdiği yapısal sorunun görünür hâle gelmesidir. Kişiler değişebilir ama anlayış değişmezse sonuç değişmez. Türkiye’nin ihtiyacı; sadakatle değil, liyakatle yönetilen bir düzendir. Ve bu talep ne ideolojiktir ne de marjinaldir; bu talep, hayati bir devlet meselesidir.