>G-T1PWPZ8J68
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
SON DAKİKA
Hava Durumu
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Avrupa Birliği

NEWSTURK - Avrupa Birliği haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Avrupa Birliği haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

DSÖ açıkladı: İşte yeni Avrupa alkol raporu ve sonuçları Haber

DSÖ açıkladı: İşte yeni Avrupa alkol raporu ve sonuçları

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yayımlanan son Avrupa alkol raporu, kıta genelindeki tüketim alışkanlıkları ve bunun yol açtığı ciddi sağlık sorunları hakkında endişe verici verileri gözler önüne serdi. Rapora göre, Avrupa bölgesi dünyada en yüksek alkol tüketiminin olduğu yer olmaya devam ediyor ve bu durum her yıl yaklaşık 800.000 önlenebilir ölüme neden oluyor. Bu rakam, bölgedeki tüm ölümlerin yaklaşık %9'una tekabül ederken, her gün ortalama 2.200 kişinin alkol kaynaklı sebeplerle hayatını kaybettiği belirtiliyor. Avrupa'daki yetişkinlerin üçte ikisi düzenli olarak alkol tüketirken, her on yetişkinden biri alkol kullanım bozukluğu yaşıyor. ​Raporda, Avrupa Birliği'ne üye ülkelerde on yılı aşkın bir süredir alkol tüketiminde anlamlı bir düşüş yaşanmadığına dikkat çekiliyor. Buna karşın, DSÖ'nün alkol tüketimini azaltma hedeflerine ulaşmada kaydedilen ilerlemenin büyük ölçüde Türkiye, Rusya ve Ukrayna gibi ülkelerdeki düşüşten kaynaklandığı ifade ediliyor. Bu ülkelerde alkol üzerindeki vergilerin artırılması ve erişilebilirliğin azaltılması gibi politikaların başarılı olduğu vurgulanıyor. DSÖ, Avrupa'daki ortalama yıllık tüketimin kişi başı 9.2 litre saf alkol olduğunu ve erkeklerin kadınlara oranla yaklaşık dört kat daha fazla alkol tükettiğini ortaya koyuyor. Bu veriler, Avrupa'daki ciddi halk sağlığı sorununu bir kez daha gündeme taşıyor. Alkol Kaynaklı Ölümlerde Kanser İlk Sırada Yer Alıyor ​Alkol tüketiminin yol açtığı sağlık sorunlarının başında kanser, kalp ve damar hastalıkları ile karaciğer sirozu geliyor. Özellikle Avrupa Birliği ülkelerinde alkole bağlı ölümlerin üçte birini kanser vakaları oluşturuyor. DSÖ, halkın önemli bir kısmının alkol tüketimi ile kanser riski arasındaki doğrudan bağlantıdan haberdar olmadığına işaret ediyor. DSÖ Alkol, Yasa Dışı Uyuşturucular ve Cezaevi Sağlığı Bölge Danışmanı Dr. Carina Ferreira-Borges, "Bunun bedelini ödüyoruz; alkol bölgemizde yüz binlerce kalp damar hastalığına, yaralanmaya, kansere ve karaciğer sirozuna neden oluyor" diyerek durumun ciddiyetini vurguladı. Raporda ayrıca alkolün aile içi şiddet, kazalar ve ruhsal sağlık sorunları üzerindeki olumsuz etkilerine de dikkat çekilerek ülkelere etkili politikaları hayata geçirme çağrısı yapılıyor. Özellikle 19-24 yaş arası gençlerdeki ölümlerin dörtte birinin alkol kaynaklı yaralanmalardan meydana gelmesi, tehlikenin boyutunu gösteriyor. Yeni Avrupa alkol raporu, bu konuda acil adımlar atılması gerektiğini bir kez daha kanıtlıyor.

Kıbrıslı Türklerin çocuklarına AB pasaportu fırsatı Haber

Kıbrıslı Türklerin çocuklarına AB pasaportu fırsatı

Kıbrıs'ta süregelen vatandaşlık tartışmaları, son zamanlarda yeni bir boyut kazanmış durumda. İSTANBUL (İGFA) - Kıbrıs doğumlu ebeveyn veya büyük ebeveyn bağlantısı bulunan ailelerin çocukları için uygulama çok daha kolaylaştı. Güney Kıbrıs’a yapılan başvurular sayesinde bu çocuklar daha hızlı vatandaşlık alabiliyor. Bu vatandaşlık da Avrupa Birliği (AB) pasaportunu beraberinde getiriyor ve ailelere büyük fırsatlar sunuyor. Avukat Özge Özmen Korkut, Kıbrıslı Türklere AB kapılarını açan prosedür hakkında detaylar paylaştı: KAN BAĞI İLE TANINAN HAK "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin vatandaşlık yasası temelinde 'kan bağı' prensibine dayanıyor. Yani eğer bir ebeveyn Kıbrıslı ise, çocuğu da bu haktan yararlanabilir. Başvurular, İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen M121 ve M126 formları üzerinden yapılmakta. Özellikle yurtdışında doğan çocuklar için kullanılan M121 formu en çok tercih edilen yöntemlerden biri." 1974 ÖNCESİ BAĞ, BAŞVURULARDA AVANTAJ SAĞLIYOR Yasada doğrudan 1974 tarihine bir atıfta bulunulmasa da, 1974 öncesi Kıbrıs doğumlu aile bağlarına sahip olmanın başvuruların daha hızlı sonuçlanmasına yardımcı olduğu belirtiliyor. Kıbrıs'ın yakın tarihinde bu tarih bir dönüm noktası olarak kabul edildiği için, vatandaşlık başvurularını kolaylaştıran bir kriter olarak dikkat çekiyor. TORUNLAR DA YARARLANABİLİYOR MU? Vatandaşlık hakkı sadece çocuklarla sınırlı değil. Torunlar da bu fırsattan yararlanabiliyor; ancak onların doğrudan başvuru yapabilmesi mümkün değil. Öncelikle ebeveynin vatandaşlık kaydının gerçekleştirilmesi gerekiyor, ardından torun için başvuru süreci başlatılabiliyor. Yani bu hak, kuşaktan kuşağa devredilebiliyor, fakat sıralı bir sistem üzerinden işliyor. Bu nedenle vatandaşlık, adadaki aile bağlarını koruyan ve nesiller boyu sürdürülen bir avantaj halini alıyor. NEDEN BU KADAR ÇOK İLGİ ÇEKİYOR? Avrupa Birliği vatandaşlığı, aileler için gelecekteki fırsatlar açısından çok önemli. Eğitim için Avrupa’da daha kolay kabul, sağlık hizmetlerine erişim, farklı ülkelerde çalışma ve serbest dolaşım hakkı başvuruları cazip kılan etkenlerden. Son yıllarda bu yönde artan başvurular ve binlerce dosyanın değerlendirme aşamasında olduğu biliniyor. ADA GENÇLİĞİNE YENİ FIRSATLAR Kıbrıslı Türk aileler için bu süreç, sadece bireysel kazanç değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da önemli bir hamle. Çocukların ve torunların AB vatandaşı olarak yetişmesi, ada gençliği için yeni ufukların açılmasına imkân sağlıyor. Günümüzde Kıbrıs'taki vatandaşlık başvuruları, adanın geleceğini etkileyen stratejik bir meseleye dönüşmüş durumda. Kıbrıs bağı olan aileler için süreç kolaylaşırken, çocuklar ve torunlar Avrupa pasaportu sayesinde dünya ile daha erken yaşta bütünleşiyor.

Zafer Partili Kara’dan Türkiye’nin su egemenliği uyarısı Haber

Zafer Partili Kara’dan Türkiye’nin su egemenliği uyarısı

Zafer Partisi Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Mahmut Kara, Newstürk’e verdiği özel röportajda, Türkiye’nin su egemenliği konusunda kritik iddialarda bulunarak su kaynaklarının “sessiz bir özelleştirme” ile sermayenin kontrolüne geçtiğini belirtti. Kara, suyun milli bağımsızlığın en hayati unsurlarından biri olduğunu vurgulayarak mevcut politikaların ülkenin geleceği için ciddi riskler barındırdığını ifade etti. ​Mahmut Kara, 2011 yılında yürürlüğe giren Sulama Birlikleri Yasası’nın, tarımsal suyu küçük çiftçinin elinden alarak bürokrasinin ve sermayenin yönetimine bıraktığını savundu. Kara'ya göre bu yasa, "görünürde tarımsal verimliliği artırma" amacı taşısa da, asıl sonuç köylünün kendi toprağındaki suya bile ancak izinle erişebildiği bir sistemin kurulması oldu. Devlet Su İşleri’nin (DSİ) rolünün azaltıldığını belirten Kara, “katılımcı özelleştirme” adı altında kurulan birliklerin artık hangi tarlanın sulanacağına, hangi ürünün ekileceğine ve hangi tohumun kullanılacağına karar verdiğini iddia etti. Bu durumun, üreticinin kendi toprağı üzerindeki kontrolünü kaybetmesi anlamına geldiğini söyledi. Uluslararası Anlaşmalar ve Türkiye'nin Su Egemenliği Riski ​Röportajda dış baskılara da dikkat çeken Mahmut Kara, Avrupa Birliği tarafından gündeme getirilen Espoo, Aarhus ve Helsinki gibi sözleşmelerin Türkiye’ye “uluslararası su” kavramını dayattığını ileri sürdü. Bu tanımın kabul edilmesinin, Fırat ve Dicle gibi sınır aşan nehirlerin yönetimini Türkiye’nin egemenliğinden çıkarıp çok uluslu denetim mekanizmalarına devretme riski taşıdığını belirtti. Kara, “Dağımıza düşen karın, o karın oluşturduğu ırmağın yönetimi artık bizim değil, Brüksel’in onayıyla yapılacaktır. Dahası, bu masalarda yalnızca Avrupa değil, İsrail gibi bölgesel aktörler de söz sahibi olacaktır,” diyerek tehlikenin boyutuna işaret etti. Kara, bu tablonun sadece suyun değil, Türkiye’nin su egemenliği ile birlikte milli egemenliğin de paylaşılması anlamına geldiğini vurguladı. Sözlerini, "Bir ülkenin suyunu kontrol eden, geleceğini de kontrol eder. Türk’ün suyu Türk toprağında kalmadıkça, bu milletin bağımsızlığı da susuz kalır," ifadeleriyle tamamladı. NewsTurk Özel Röportaj: Turgay Şimşek

AB, Sınır Güvenliği İçin Biyometrik Takip Başlatıyor Haber

AB, Sınır Güvenliği İçin Biyometrik Takip Başlatıyor

Yunanistan, Biyometrik Sınır Sistemine Geçiyor: Yeni Dönem Ekim 2025'te Başlayabilir Avrupa Birliği, dış sınırlarını daha sıkı kontrol altına almak amacıyla yeni bir dijital sistemin hazırlıklarını sürdürüyor. Yunanistan’ın da uygulamaya hazırlandığı bu sistem, AB vatandaşı olmayanların Avrupa’ya giriş ve çıkışlarında biyometrik verilerin kullanılmasını öngörüyor. Uygulama Tarihi Netleşmek Üzere Yunan basınında yer alan bilgilere göre, uzun süredir ertelenen "Giriş/Çıkış Sistemi" (EES) için hedef tarih Ekim 2025. Ancak sistemin kesin olarak ne zaman devreye gireceği ilerleyen süreçte resmi olarak ilan edilecek. Parmak İzi ve Yüz Taraması Zorunlu Olacak Yeni sistemle birlikte pasaportlara fiziksel damga basma uygulaması sona erecek. Onun yerine, seyahat eden kişilerin parmak izi ve yüz taraması gibi biyometrik verileri alınacak. Bu bilgiler hem giriş hem de çıkış anında kaydedilecek. Özellikle İngiltere'nin AB'den ayrılmasının ardından, İngiliz vatandaşları da artık "üçüncü ülke" statüsünde değerlendirilecek ve bu uygulamadan etkilenecek. Toplanan veriler 3 yıl boyunca sistemde saklanacak ve aynı yolcunun sonraki ziyaretlerinde işlemlerin daha hızlı yapılmasını sağlayacak. AB'den Güvenlik Vurgusu Avrupa Birliği, bu sistemin sınır güvenliğini artıracağını, ülkede yasal süresinden fazla kalanların tespitini kolaylaştıracağını ve genel anlamda sınır kontrollerini modernize edeceğini ifade ediyor. 29 Avrupa ülkesinin yer aldığı ve 400 milyondan fazla kişinin serbest dolaşımına imkân tanıyan Schengen bölgesi, AB vatandaşları için büyük bir kolaylık sunuyor. Ancak AB dışındaki ülkelerden gelen ziyaretçiler için güvenliğin ön planda tutulması gerektiği vurgulanıyor. EES’in devreye girmesiyle birlikte, AB sınırlarına yapılan girişlerin daha kontrollü ve dijital olarak izlenebilir hale gelmesi bekleniyor.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.